Düzenli beslenmenin yanı sıra, çocukların sağlıklı ortamlarda büyümesi bağışıklık sisteminin gelişmesinde önemli bir rol oynar. Ancak sağlıklı ortam denildiğinde akla aşırı hijyen ortamlar gelmemeli. Çünkü çocuklar bağışıklık sisteminin gelişebilmesi için çevredeki mikrop ve bakterilere de ihtiyaç duyarlar.
Bağışıklık sistemi vücudun savunma sistemidir. Öncelikle ağız – burun - deri yoluyla dışarıdan mikroorganizmaların vücuda girişini engellerken; aynı zamanda vücuda bir şekilde girmiş olan mikroorganizmaların hastalık yapmasını ve diğer organlara ilerlemesini de önlemektedir. Bağışıklık sistemi dalak, lenf bezleri, akyuvarlar, makrofajlar, yok edici hücreler ve hafıza hücreleri gibi birçok sistemin bir arada çalıştığı karmaşık bir sistemdir.
Bağışık sisteminin gelişimi anne karnında başlar. İlk aylarda zayıftır ve zamanla geçirilen enfeksiyonlar ile hafıza fonksiyonu gelişerek olgunlaşır ve vücudumuzu korumaya başlar. Annenin gebelikteki beslenmesi, stresi, gebelikte geçirilen enfeksiyonlar ile bağışık sistemi oluşmaya başlar. Bebek doğduktan sonra da çocuğun beslenmesi, yaşadığı ortamın fiziksel durumu, çocukluk döneminde geçirilen enfeksiyonlar, kullanılan ilaçlar ve aşılar ile bağışıklık sistemini etkileyen faktörlerdir.
Aynı ortamda, aynı ailede yaşayan ikizlerde bile bağışıklık sistemi farklılıklar gösterebilmektedir. Fazla korumacı ailelerin çocuklarında bağışıklık sistemi yeterince gelişemediği için daha sık ve daha ağır enfeksiyonlar geçirme riskleri vardır. Bir çocuğun her yıl aşağı yukarı 7 - 10 kez üst solunum yolları enfeksiyonu geçirmesi son derece normal ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir durumdur.
Steril ortamlarda büyüyen çocuklarda bağışıklık sistemi daha zor güçlenir!
Son yıllarda astım - alerjik otoimmun hastalıkların ve enfeksiyonların özellikle sosyoekonomik olarak gelişmiş ülkelerde daha sık görülmeye başlanması hijyen hipotezi ile açıklanmaktadır. Hijyen hipotezine göre ortam sterilliği arttıkça bağışıklık sistemi kendine doğru çalışır ve kendine zarar vermeye başlar. Bazı otoimmun hastalıkların temelinde bu yatmaktadır. Öz çamaşır suyu gibi maddelerle evin sık sık temizlenmesi çocuğun bağışıklık sisteminin gelişmesini engeller. Çocuk ne kadar çok yaşadığı çevreyle ilişkide ise, yaşıtları ile oynuyor, toprakla oynuyor ise o kadar bağışıklık sistemi güçlenir. Ailenin tek çocuğu olup steril çevrede yaşayan çocuklarda bağışıklık sistemini gelişemez ve bunun sonucunda çocuk sık sık hasta olurlar. Çok kardeşli kalabalık evlerde büyüyen çocuklar ise daha güçlü bağışıklık sistemine sahiptirler. Toplumsal bir flora vardır ve çocuk bu flora ile iç içe yaşayarak bağışıklığını güçlendirir.
Bu bağlamda kreşe giden çocuklar eğer evde çok korumacı ve steril ortamda büyütülmüşler ise doğal olarak kreşin ilk yıllarında birçok mikroorganizma ile karşılaştıkları için sık enfeksiyon geçireceklerdir. Bu enfeksiyonların %80 viral enfeksiyonlardır ve bu durumlarda gereksiz antibiyotik kullanımı ile çocuğun cilt - bağırsak ve boğaz florası bozularak bakteri direnci artar ve çocukta alerji - astım – atopi riski artar. Yapılan en büyük hata çocukların sık geçirdikleri üst solunum yolları enfeksiyonlarından ötürü çocuğu kreşten alarak kişisel gelişimine engel olmaktır. Unutulmamalıdır ki eninde sonunda çocuk okula başlayınca yine aynı mikroorganizmaları içeren toplumsal floraya girecek ve yine bu enfeksiyonları ilk yıllarında geçirecektir. Çocuk bu florayla ne kadar erken karşılaşırsa o kadar güçlü bağışıklık sistemi olur.
Anne sütü bağışıklık sisteminin en önemli besin kaynağı!
Beslenme bağışıklık sistemini en çok etkileyen çevresel faktörlerden biridir. Bağışıklık sisteminde en önemli besin kaynağı tabi ki anne sütüdür. Anne sütü içeriğindeki immunglobulinler ve koruyucu diğer faktörleri bebeğe direkt olarak geçmekte ve bireyin ömür boyu onu koruyacak olan bağışıklığının ilk temellerini atmaktadır.
Çocukların yaşlarına uygun kaloriyi sağlayan 5 - 6 öğünden oluşan dengeli beslenme bağışıklık sistemini olumlu yönde etkiler. Beslenme yetersizliği kadar obezite de kan yağları arttığı için bağışıklık sistemi negatif olarak etkileyen bir faktördür.
Sebze ve meyveler içerdikleri vitaminler yoluyla özellikle de D ve C vitaminleri ile bağışıklığımızı güçlendiren besinlerden biridir. Sebzelerden brokoli – lahana – kereviz – pazı – turp - ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler özellikle kış aylarında mutlaka tüketilmesi gereken bağışıklığı güçlendiren sebzelerdir. Çiğ ya da özellikle soğan ve sarımsağın da bağışıklığı güçlendirici ve antimikrobiyal etkileri olduğu için bunlarla birlikte pişirilerek tüketilmeleri önerilir.
Balık içerdiği omega 3 yağları ile bağışıklığı destekler haftada en az 1 öğün balık tüketimi çok önemlidir.
Meyvelere geçersek, öz turunçgiller portakal – mandalina ve limon tüketilmelidir. Kışın çocuklarımıza hazırlayacağımız limonata hem çok sevecekleri bir içecek yerine geçecek hem de C vitamini içeriği ile çocuklarımızı enfeksiyonlara karşı koruyacaktır. Günde en az 1 portakal ya da 2 mandalina tüketilmesini çocuğa günlük ihtiyacı olan C vitaminini sağlar.
Elma ve kivi de kışın bağışıklığımı güçlendirmede etkili bir meyvelerdir. Elma hem çiğ hem de zencefil ve zerdeçal ile haşlanarak kullanılabilir.
Mayalı ürünler yoğurt - kefir vb. içerdikleri probiyotikler ve prebiyotikler ile bağışıklık sistemimizi güçlendirirler. Yoğurt – ayran - kefir gibi besinlerde bulunan probiyotik ve prebiyotikler açısından mutlaka tüketilmesi gereken gıdalar içindedir.
Unutulmamalıdır ki; çocukların piyasada bulunan vitamin ve bağışıklık sistemi güçlendirici ürünleri almak yerine sağlıklı ve dengeli beslenerek bu vitaminleri doğal yoldan almaları en güzel yoldur.
✎ Mutfağınızın olmazsa olmazı her ürün Karaca’da!