Kadınların şu an ellerinde tuttukları haklara ve özgüvene sahip olabilmek için birçok savaş verdiklerini ifade eden Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Genel Başkanı Dr. Cem Keçe, "Kadın hakları mücadelesi sadece sosyoekonomik yaşantıyı değil seks hayatını da etkiledi, kadınlar toplumdaki statülerini artırdı ve erkeklerle aynı düzeye çıkma hakkını yakaladı. Kadınların elde ettiği bu güç ve bu gücün getirmiş olduğu güzel yanlar elbette ki gurur vericidir. Ancak unutulmamalıdır ki, kadınların ve erkeklerin doğalarından kaynaklanan psikolojik ve sosyal rollerinin unutulması ve cinselliğin bir güç savaşı gibi algılanması başta olmak üzere, yanlış kullanılan güç, bir zaman sonra kullanan tarafı bile tatmin etmeyecek durumlara sürükleyebilir. Cinsellik kadınların ve erkeklerin yarışmalarına veya güç gösterilerine lüzum bırakmayan çok özel ve mahrem bir yaşantıdır. Kadın erkek eşitliği kavramı, güç gösterileri, üstünlük kurma veya yarış yapma şeklinde cinselliğe yansıtılmamalıdır. Bazen erkek bazen de kadın dengeli bir şekilde uyuma ve ahenge ulaşmalıdır, haz alıp haz verebilmelidir. Yatakta kadın ve erkeğin doğaları gereği var olan farklılıklarının görmezden gelinmesi seks hayatına zarar verebilir, hem erkeklerde hem de kadınlarda cinsel istekte azalmaya veya cinsellikten soğumaya yol açabilir" dedi.
Roller Ortadan Kalkmamalı
Bu nedenle kadınların ve erkeklerin cinsel rolleri arasındaki çizginin tamamıyla ortadan kalkmaması gerektiğini vurgulayan Cem Keçe, "Çünkü cinsellikte ilk başta kadınlar, verici, yumuşak, sıcak ve yuvarlaktırlar. Erkekler ise, atılgan, seksi başlatma konusunda daha aktif, alıcı, katı, köşeli ve soğukturlar. Daha sonra, erkekler olgunlaştıkça duyguların ne kadar önemli olduğunu ve kadın ruhunun inceliklerini öğrenirler ve bunun sonucunda vermenin ve karşılıklı tatminin ilişkilerde yer etmesi gerektiğini keşfederler. Kadınlar ise, olgunlaştıkça vermekle ilgili yeni stratejiler keşfederler, mantıklı yaklaşımlarla sorunların çözümünü hedeflerler, özel hayatlarında işte olduğu gibi baskın olmak istemezler, eşlerinin kendilerini yönlendirmesini beklerler, iş hayatlarındaki baskın kimliklerinden yatakta kurtulmak, kendilerini arzulu, yönlendiren bir erkeğin kollarına bırakmak isterler. Yani ancak hem bilişsel hem de duygusal bağlamda yeterli olgunluğa ulaşabilen bireyler, birbirlerine üstünlük kurma amacında değil, birbirlerini tamamlama, bir bütün olma veya duygusal paylaşımlara açık olma amacında olabilirler.Seks hayatında daha fazla erkeksi rolü üstlenen kadınlar zamanla dişiliklerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu durum partnerlerini mutlu edememe kaygısının ortaya çıkardığı terk edilme korkusuyla birleştiğinde, sevişirken rol yapmaya dönüşebilir. Sonuç olarak, kadın hakları mücadelesi cinsel yaşamı olumsuz etkilememelidir" diye konuştu.
Cinsellikte Zorlama ve Baskı Olmaz
Cinselliğin partnerlerin kendilerini ve birbirlerini tanımalarıyla ilgili bir kavram olduğunu söyleyen CİSED Genel Sekreteri ve CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Güngör ise şu bilgileri verdi:
"İnsanlar kendileri hakkında olumlu düşüncelere sahip olurlarsa, partnerlerine daha sevecen ve saygılı davranabilirler. Cinsellikte ve partner ilişkilerinde önemli olan, karşılıklı güven, dürüstlük, açıklık ve koşulsuz sevgiyle kişilerin birbirlerine karşı iradeli ve sorumlu davranmaları ve iki tarafında birbirlerinin maneviyatına ve mahremiyetine saygılı olmalarıdır. İşte bu sebepten dolayıdır ki, cinsellik asla zorlayıcı ve baskıcı bir hal almamalıdır. Sağlıklı ve mutlu bir cinsel birliktelik asla gelişigüzel bir şekilde ortaya çıkmaz, emek ve sabır gerektirir. Çünkü cinsellik; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır. Sağlıklı bir şekilde yaşanan cinsellik, ruhsal ve bedensel bir rahatlama sağlayarak, insanların dünyayla aralarındaki manevi bağı pekiştirir."