Kadınlar yaşadıkları aşkı analiz etmeye çok meraklıdırlar... Eh bu merakın bir de; ’analizi rapor halinde sunma’ bölümü vardır tabii. Pek çoğumuz, birlikte olduğumuz erkeğin düşünmediğine, hatta fark etmediğine inandığımız noktaları görmesini, kısacası uyanmasını sağlamak için bunları onunla paylaşmak isteriz.
Birtakım sorular sorarak onun da ilişkiyi sorgulamasını sağlamaya çalışırız. Erkeklerse bundan tek kelimeyle tiksinirler! Yeryüzünde, birlikte olduğu kadının; ’Ne olacağız? Bu ilişki nereye gidiyor? Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Ben senin için neyim?’ gibi sorularını cevaplamaktan nefret etmeyen tek bir erkek yoktur.
Laf aramızda, çok da haksız sayılmazlar. O kadınca konuşmalar uzadıkça benzer şeyler söylenir, cevabı ancak yaşanarak görülebilecek sorular sorulur, yok yere hır çıkarılır. Bu konuda pek de zekice hareket ediyor sayılmayız; çünkü sonunda başardığımız tek şey, kendimizi sevgilimizin gözünde itici kılmaktır.
Aslında kötü bir niyetimiz yok, sadece konuşmayı seviyoruz. Fakat bazen niyet iyi olsa da sonuç kötü olabiliyor. Erkekler her hareketlerinin, ilişkideki her ayrıntının, her gündelik olayın sürekli analiz edilmesinden ve bu analizlerin meseleyi olduğundan çok daha ciddi, gereksizce ciddi bir boyuta taşımasından hiç hoşlanmazlar ve aslında biz de hoşlanmamalıyız.
Onları taklit etmek için değil; bu yaptığımız asıl bize korkunç enerji ve zaman kaybettirdiği, üstelik de ilişkimizi tehlikeye attığı için. Eğer düzgün ve huzurlu bir beraberlik yaşamak istiyorsak bunun tek yolunun, o beraberliğin içinde boğulmak yerine zaman zaman ona mesafe almak, üçüncü bir kişi gibi dışarıdan bakmak ve yeri geldiğinde biraz cool davranmak olduğunu kabul etmeliyiz.
Spontane tepkiler her zaman iyi değildir, bazen tepki vermeden önce biraz beklemek gerekir. Bunu kesinlikle; "İçten değil, hesaplı davranalım" şeklinde algılamayın. İçtenlik, dürüstlük başka bir şey ama insan ilişkileri, özellikle de kadın-erkek ilişkileri zordur, karmaşıktır, hassastır ve bu ilişkilerde bazen kendimizi bile tanıyamaz, kimi zaman kendi davranışımız karşısında hayrete düşeriz. O yüzden, üzerinde konuşulması gerekenle bir süre buza yatırılması ya da belki hiç dile getirilmemesi gerekeni ayırt etmeyi bilmeliyiz; tıpkı erkekler gibi.
Esen Tezel, Marie Claire